Özgüven nedir? Bireyin kendisinden memnun olması, kendi çevresiyle barışık yaşaması demektir. Başka bir tarif de Melody Beattıe'nin Bağımdaşlığa Son kitabındaki gibi; Nasıl görünüyorlar? Ne kadar para kazanıyor? Kimleri tanıyorlar? Ne çeşit araba kullanıyorlar? Ne tür işte çalışıyorlar? Çocukları ne kadar başarılı? Eşleri ne kadar önemli, güçlü ya da güzel? Kaç diploması var? Başkalarının gözünde ne kadar başarılı? Tüm bu saydığım şeylerden doyum ve zevk almakta bir sakınca yok. Ama bunların hiç biri özgüven sağlamaz. Özgüven bu şeyler kaybedildiğinde geride kalandır. Özgüven doğuştan sahip olduğumuz bir duygu değildir. Sonradan edinilen bir kavramdır. Çocukluğumuzda büyüklerimizin bize davranış biçimleri bu duygumuzu iyi veya kötü yönlendirir. Büyüklerimizden gördüğümüz sevgi,
Albert Einstein her çocuğun bir deha olarak doğduğunu söylemişti. Her insan hayatında en az bir alanda mükemmel yetenek ve potansiyele sahiptir. Dünyaya gelen her insan kendini anlamlandırma çabasındadır. Varlığını anlamlandırmak ve fonksiyonlarını keşfetmek ister. Bunun için insanın yeterliliklerini, karakter özelliklerini, güçlü ve zayıf yanlarını bilmesi gereklidir. Sokrates’in ders verdiği akademinin kapısında \"Kendini bil\" yazıyordu. Kendini tanıyabilen ve bu çabasının sonunda varlığının anlamını keşfeden insan yerinde duramaz. Bu insan artık kendini geliştirme yolundadır. Kendinizi tanıma ve geliştirme yolunda ilk barışı yine kendinizle yapacaksınız. Her insan kendini bir birey olarak geliştirmeye çalışırken zamana ihtiyaç duyar. İnsanın kendini geliştirebilmesi için, yoğun ve disiplinli bir çalışma, çevresinin farkında olma, olaylar karşısında sorumluluk alabilme ve yaşanılan hoşa gitmeyen durumlardaki kendi katkısını görerek bunları düzeltme yoluna gitme
1. ( ) Sabahları neşeli bir şekilde uyanırım, 2. ( ) Çoğunlukla neşem yerindedir. 3. ( ) Çoğu kimse tarafından sevilirim. 4. ( ) Aynaya baktığım zaman, aynada gördüklerim hoşuma gider. 5. ( ) Eğer karcı cinsten biri olsaydım kendimi çekici bulurdum. 6. ( ) Zeki bir insanım. 7. ( ) İşimden hoşlanırım. 8. ( ) Kendimle ilgili olarak utanılacak pek bir şey göremiyorum. 9. ( ) Arkadaşlarınım sayışı yönünden içim rahat 10. ( ) Oldukça enerjik bir insanım. 11. ( ) Esas olarak iyimser bir kişiyim. 12. ( ) Kendi hatalarıma gülebilirim. 13. ( ) Eğer yaşama yeniden başlama olanağım olsaydı, değiştirmek istediğim pek bir şey olmazdı. 14. ( ) Ben ilginç bir insanım. 15. ( ) Cinsel yaşamımdan memnunum. 16. ( ) Hala gelişen ve değişen bir insanım. 17. ( ) Başkaları bana önem verir, 18. ( ) Bana benzer başka insan pek bulunmaz. 19. ( ) Görünüşümle ilgili olarak değiştirmek istediğim bir şey yok. 20. ( ) Ben
Kendini Tanıma; duygu ve düşüncelerimizle ilişki kurmamız, kendimizde olup biten duygusal ve düşünsel süreçlerle ilgili bir anlayışa sahip olmamız ve duygu ve davranışlarımızın nedenleri hakkında bir fikre sahip olmamızdır. Kendini tanımak için öncelikle, güçlü ve gelişmeye açık yönleri bilmek, duyguları tanımak, bu farkındalığı düşünce ve davranışlara rehber olacak şekilde kullanmak ve kendini açık bir biçimde ifade edebilmektir. Herkes, her yerde ve her zaman bu riski göze alamaz ve almamalıdır. Gelişigüzel herkese kişinin kendi iç dünyasını açması sağlıklı bir davranış değildir. Sosyal maskeler, insan ilişkilerini kolaylaştırıcı, gereksiz sürtüşmeleri ortadan kaldırıcı önemli bir işlev görürler. Ne var ki, yakın ilişki içinde olduğumuz, yaşamımızı paylaştığımız kimselerle ilişkilerde bu sosyal maskeleri kullanmak, bizi onlardan uzaklaştırır, sahte ve güvensiz bir ortam yaratır. Kendini tanıma sanıldığından zor bir süreçtir. İnsanın kendi davra
İletişim; beden dili, etki, empati, fikir, duygu, ifade, düşünce, anlam, mesafe gibi bir çok kavramı bünyesinde barındıran karmaşık ve çok boyutlu bir süreçtir. İletişim; insanlar arasında anlamları ortak kılma sürecidir. İletişim kurumlarda, bireysel duygu, düşünce, algılama, ifade farklılıkları nedeniyle ortaya çıkan karmaşıklığın giderilmesi ancak ortak anlayış ve tavır geliştirerek sağlanabilir. Bunu sağlamak için geliştirilen bu eğitim sonucunda bireyler sadece işyerinde değil, günlük yaşamlarında da kullanacağı farklı bakış açısı ve alışkanlıklar geliştirerek hayatlarında büyük kolaylık sağlar. İyi Bir İletişim için; * Kendini tanımak * Kendini açmak ve kendini doğru ifade etmek * Karşımızdakini etkin ve ilgili dinlemek * Empati kurabilmek * Hoşgörülü ve önyargısız olmak * Eleştirilere karşı açık olmak * Beden dili, göz kontağı, hitap, ses düzeyi vb. kurabilmek. İy
İletişim, insanların bilgi, duygu ve düşüncelerini çeşitli yollarla başkalarına iletmelerine denir. İletişimde kişinin konuşma biçimi, seçtiği sözcükler, ses tonu, beden duruşu, jest ve mimikler önemlidir. İletişimde en önemli faktörlerden birisi de dinlemektir. İletişim kuramamak imkansızdır. Hiçbir şey yapmamak dahi anlamlı bir mesaj oluşturur ve iletişime girer. İletişimin içerik ve ilişki düzeyleri vardır. İlişki düzeyi içerik düzeyine anlam verir. Kişi öğretmeninden kalem isterken farklı, arkadaşından isterken farklı cümleler kuracaktır. İkisinde de anlam içerik aynıdır. Mesaj alışverişindeki dizinsel yapı anlamı oluşturur. Kurulan cümlede yükleme en yakın kelime vurgulanmak isteniyor demektir. Mesajlar sözlü ve sözsüz olarak iki tiptir. İçerik iletişiminde sözlü mesajlar ilişkiyle ilgili tutum ve tercihlerde anlatımda ise sözsüz mesajlar etkili olurlar. Mantıksal mesajlar sözlü, duygusal mesajlar sözsüz olurlar.
Etkili Konuşma ve
Friedrich Hegel (1770 1831) Düşünce tarihinde rasyonalizmi doruğa ulaştıran ve tüm felsefesini üçlü kavramsal ayrımlara dayandıran Hegel en başa tüm gerçeklik dediği ideyi yerleştirmiştir ve idede hem gerçekler hem de kavramlar çakışmaktadır. Diyalektik düşünme yöntemine göre kurduğu sisteminde (mutlak idealizminde) her kavram gibi ide de üç kavramdan oluşur; mantıki ide, doğa ve ruh=geist. Yabancılaşma kavramını da ilk kez felsefi açıdan tanımlayan Hegel olmuştur. Ona göre insanlık tarihi, insanoğlunun yabancılaşmasının tarihidir.
Tinin Görüngübilimi adlı yapıtında, bilincin en alttan en yüksek düzeylere, yani felsefi bilinç düzeyine ulaşıncaya kadarki gelişimini; bilinç / öz-bilinç / us evreleriyle anlatan Hegel'e göre, insan düşüncesi İlk evrede yalnızca gelenek ve görenekleri izleyen törel bir yaşama bağlıdır (Aslında düşüncesiz bir yaşamdır bu İkinci evrede artık ilk yaşamdan kopuş, ona yabancılaşma söz konusudur; önceki